SeVgİ DiYaRı ALEMİN EN KRAL SİTESİ www.unalseven16.tr.gg ALEMİN EN KRAL SİTESİ SİTEMİZİ ZİYARET ETTİGİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER
   
 
  Fıkralarımız

NASRETTİN HOCA FIKRALARI

 

 

 

Geç Yiğidim

Hoca Akşehir’de bir akşam evine dönerken karşıdan iri yarı bir köpeğin geldiğini görür. İster ki köpek kaçsın veya kenara çekilsin ama hayvan üstüne üstüne gelmekte. Korkutmak için köpeğe hoşt der ama ne çare ki köpek cevap olarak kocaman dişlerini göstererek hırlar. Hoca bakar ki iş kötü, pabuç pahalı hemen kenara çekilir ve hafifçe eğilerek köpeğe döner:

- “Geç yiğidim geç!...”

 

 

 

Komadılar

Nasreddin Hoca bir gün at pazarına gider, bir beygir almak ister. Buna bir katır getirirler, beygirdir bunu al, derler. Hoca da bu katırdır, bilirim, dediği halde ısrar ederler. Hoca çaresiz kalıp katırı alır. Üzengi vurup üzerine bineyim derken, katır bir çifte atar. Hoca da:

- “Bilirim sen benim bildiğim eski katırsın, beni bana komadılar”

 

 

 

O Bizden Daha Kirli

Hoca bir gün göl kenarında karısıyla birlikte çamaşır yıkamaya gider. Tam işe başlayacakları sırada bir karga gelir ve sabunu kaptığı gibi havalanır. Karısı:

- “Yetiş efendi sabunu kuş kaptı” dediyse de Hoca kılını bile kıpırdatmaz.

- “Telaşlanma karıcığım baksana simsiyah olmuş zavallı, o bizden daha kirli, varsın temizlensin.”

 

 

 

 

Kurdun Kuyruğu

Nasreddin Hoca ve arkadaşı kurt avına gitmiş. Arkadaşı kurdun inine girmiş, Nasreddin Hoca da inin önünde bekliyormuş. O sırada kurt inine geri dönmüş. Nasreddin Hoca'da kurt içeri girerken kuyruğundan yakalamış. Kurt eşinmeye başlamış, ortalık toz duman içinde kalmış. Nasreddin Hoca'nın arkadaşının gözüne toz gitmiş. Onun bir şeyden haberi olmadığından içerden bağırmış.

- “Hoca efendi bu toz duman da neyin nesi? Nereden geliyor?” Diye sorunca, Hoca demiş ki:

- “Eğer kurdun kuyruğu koparsa, tozun nereden geldiğini anlarsın”

 

 

 

Göl Kuşları



Hoca, bir gün eşeğine binmiş, uzak bir yere gidiyormuş. Hava çok sıcak olduğundan eşek yorulmuş ve susamış. Bir göl görmüş ve eşeği sulamak ve dinlendirmek için göle doğru sürmüş, eşek de suyu görünce koşmaya başlamış ve nerdeyse hocayı düşürecekmiş. Göl kenarına gelince eşek göldeki kurbağalardan ürkmüş ve durmuş. Hocada düşmediği için sevinerek, eşekten iner ve cebinden çıkardığı bozukluk paraları göle atarak;

- “Aferin göl kuşları. Bu parayla helva alıp yeyin,” demiş.

 karışık  fıkralarımız

En Pahalı Papağan

Adamın biri, papağan almak ister. Gittiği dükkândaki papağanları sırayla inceler.1.kafeste rengarenk, pırıl pırıl tüyleri olan papağanı beğenir. Etiketinde 5.000 dolar yazılıdır.
- Dükkan sahibine sorar. “Bu kuş niye bu kadar pahalı?”
- Dükkan sahibi “Bu papağan tam 7 dil biliyor, onun için”. Adam başka bir kafeste bembeyaz şahane bir kuş daha görür. Hem de 10.000 dolarlık. Yine sorar. Meğer bu kuş anayasayı ezbere okurmuş da ondan. Adam bir bakar en köşede ki kafeste, tüyleri dökülmüş ve kararmış yaşlıca bir kuş var. Ama o da ne tam 50.000 dolar. Peki der bu perişan haldeki kuşun nesi var.
- Dükkan sahibi “ Vallahi birader, bu kuşun nesi var biz de bilmiyoruz. Ama öteki papağanlar sabahları buna günaydın üstat diyorlar.”

 

 

 

 

Bir iyi,bir kötü

Bir gün Tanrı Âdem’e gelir ve "Sana bir iyi bir de kötü haberim var" der.
- Âdem "O zaman önce iyi haberleri ver" der.
- Tanrı açıklamaya başlar, "Sana iki yeni organ vereceğim. Birinin adı Beyin. Yeni şeyler yaratmanı, problemleri çözmeni, Havva ile zeki ve zevkli sohbetler etmeni sağlayacak" der. Vereceğim ikinci organın adı ise henüz belli değil. Bu sana inanılmaz zevk verecek, üremeni sağlayarak dünyanın nüfusunu arttırmaya yarayacak, Havva'yı çok memnun edebileceksin, sana daha da âşık olacak" der.
- Âdem çok heyecanlanır, "Bunlar harika hediyeler. Böyle güzel iki haberden sonra hangi haber kötü gelebilir ki?" diye sorar.
-Tanrı Adem'e üzüntü içinde bakar ve "Bu iki organı asla aynı anda kullanamayacaksın!" der.

 

 

 

 

Akşehir'e Gelen Papazlar

Bir gün üç papaz gelmiş Akşehir'e. Sohbet sırasında Nasrettin Hoca'ya sorular sormuş papazlar.
Bir ara papazlardan biri:
- Hoca Efendi,dünyanın tam orta yeri neresidir?
Nasrettin Hoca eşeğinin ön ayağının bastığı yeri göstererek:
- İşte tam burasıdır, papaz efendi, diye yanıtlamış adamı.
Papaz gülmüş:
- Nereden bildin hoca Efendi orası olduğunu?diye sormuş.
Nasrettin Hoca'da gülmüş:
- İnanmazsan ölç diye yanıtlamış papazı.

 

 

 

 

Eşeği Çaldırmak

Nasrettin hoca,eşeğini çaldırınca çırpınıp bağırmaya,çevresini aranmaya başlamış.Kendisini bu halde gören kadı sormuş ona:
-Eşeği kime, nasıl çaldırdın?
Nasrettin hoca,şöyle bir ters ters bakmış kadıya. Sonra da yanıtlamış onu :
-Bu soruların cevabını bilseydim zaten aramazdım...

 

 

 

 

İnşallah

Nasrettin Hoca bir gün hanımına: “Hanım yarın yağmur yağarsa evde kalacağım, eğer yağmazsa ormana odun kesmeye gideceğim” demiş. Hanımı “İnşallah de bey belli olmaz” demiş. Hoca da kızarak “İnşallahı maşallahı mı var hanım yağarsa evde kalırım yağmazsa oduna giderim demiş.”
Hanımın içine sinmemiş ama susmuş.
Ertesi gün hava güzelmiş ve Nasrettin Hoca ormana gitmiş. O gün de oraya başka ülkeden gezmeye gelen bunun yanında haydutlukta yapan adamlar gelmiş. Nasrettin Hoca'yı almışlar bize rehber ol diye diyar diyar gezdirmişler. Eşeğini falan da almışlar. Birkaç hafta sonra Hoca yorgun argın, üst baş perişan evine gelmiş ve kapıyı çalmış. Hanımı “Kim o? diye sormuş. Hoca da:
-İnşallah Nasrettin Hoca hanım... inşallah Nasrettin Hoca...

 

 

 

 

Eski Eserlerin Bedeli

Bir Amerikalı, Fransa da çok eski bir şatoyu ziyaret ediyordu.Bir demir kapı önünde hayran hayran duran milyoner seyyah:
"Bu kapıyı mutlaka Amerika'ya götürmeliyim,dedi. Nedir bunun bedeli?"
Bu sonradan görmüşün karşısında öfkelenen Fransız müze memuru şöyle cevap verdi:
"İki bin sene."

 

 

 

 

Halı

Vakti zamanında İstanbul'da bir şeyh varmış. Şeyh hazretleri günlerden bir gün müritlerinden birini yanına çağırmış:
-Bak oğlum burada iki halı var. Bu halıları al Bağdat'ta bizim Şeyh Kasım'a ver.
İstanbul nire Bağdat nire?
Tren yok,otobüs yok,kamyon yok,fakir müridin altında at yok,eşek yok,cebinde de para yok.
Düşmüş yayan yapalak yollara.
Git ha git.
Bağdat yolu bu biter mi?
Üstte yok başta yok,aç bi ilaç Adana'ya kadar gelmiş. Orada pes etmiş.
Sıcaktan bir kenara kıvrılıp başlamış düşünmeye.Yolu yarılamış ama bundan sonra ne olacak? Birden yüreğine bir şeytan girmiş.
-Ulan şu halıların birini satsan ne olur? Bağdat'taki şeyh ne bilecek kendisine iki tane halı gönderildiğini? Bizim şeyhi ne zaman görecek? Halının birini satar,birini de kendisine veririm olur biter. O zamana kadar kim öle kim kala?
Olur mu olur.
Kaptığı gibi halıları koşmuş Adana çarşısına, üç aşağı beş yukarı pazarlık,satmış halının birini koymuş paraları cebine,bir güzel karnını doyurmuş,geceyi handa geçirmiş ertesi günde bir at alıp yola çıkmış.
Bağdat'a varmış,Şeyh Kasım'ı sormuş,tekkeyi göstermişler,kapıyı çalıp huzura varmış,el etek öpüp halıyı uzatmış:
-Ya şeyh hazretleri bu halıyı size İstanbul'dan şeyhim Abdulmuttalip hazretleri gönderdi.
Şeyh Kasım halıyı almış yere sermiş,pek beğenmiş."Zahmet oldu demiş, Şeyhe bir teşekkür edeyim"
Dönmüş yanındaki dolabın kapısının açmış seslenmiş:
-Ya şeyh Abdulmuttalip,ya şeyh Abdulmuttalip.
Mürit şaşkın şaşkın bakarken dolaptan ses gelmiş:
-Buyur şeyh Kasım hazretleri.
Aaaa İstanbul'daki şeyhin sesi.
Şeyhim lütfedip bir halı göndermişsiniz, çok teşekkür ederim.Allah senden razı olsun !
Dolaptan ses gelmiş ben o kerataya iki tane halı vermiştim, sor bakalım öbürünü ne yapmış?
Bunu duyar duymaz zavallı mürit ok gibi yerinden fırlamış,dolaba koşup bağırmış:
-Ulan madem birbirinize bu kadar yakınsınız,konuşuyorsunuz da,beni ne diye buralara kadar yolladın?
Biriniz uzatıp biriniz alsaydınız ya"

 

 

 

 

İtalya Gezisi

Akbulut İtalya'ya davet edilmiş.İkili temaslar v.s den sonra da bu tarih, kültür, doğa zengini ülkeyi görmek istemiş.Türkiye'ye döndüğünde havaalanında sormuşlar:
-"İtalya'yı nasıl buldunuz efendim?"
Akbulut canı sıkkın bir halde iç geçirerek cevap vermiş:
-"Hiçbir şeye benzemiyor kardeşim.Roma dedikleri harabelik mezbelelik bir yer.Venedik'i ise gezemedik,çünkü her yeri sular basmıştı.

 

 

 

 

Sadece

Genç Kızılderili isim değişikliği için mahkemeye başvurur.Duruşma sırası gelir.Hakim,"İsmin ne "diye sorunca,Kızılderili mahcup bir ifadeyle başlar söylemeye:
"Seher vakti vadileri çınlata çınlata uluyan siyah kuyruklu beyaz köpek."
Hakim bu kez, "Peki ne olmasını istiyorsun" diye sorar ve şu yanıtı alır :
"Sadece kuçu kuçu."

 

 

 

 

Fotoğraf

Mussolini savaş raporlarını renkten renge girerek okuyordu.Bir ara başını kaldırdığında gözü duvarda asılı duran portresine ilişti.Gözünü kırparak sordu:
-"Bu gidişle halin ne olacak?"
Duvarda asılı duran fotoğraf cevap verdi:
-"Ne olacak beni indirip,seni asacaklar

 

 

 

Öğünme

Tanınmış bir doktor bir toplulukta öğünüyordu:
-Hastalarım beni çok severler.
Orada bulunan bir nüktedan tasdik etti:
-Sevmekte söz mü,sizin için hayatlarını feda edenler bile olmuştur

 

 

SeVgİ DiYaRı SeVgİ DiYaRı
 
SeVgİ DiYaRı
 

---DaMaR AdAm HeP DaMaR FuLL DaMaR---

DaMaR AdAm HeP DaMaR FuLL DaMaR KOPARAMAM KALBİMİ SÖKÜP ATAMAM YERİNDEN SANA TAPTIM EY ALLAHIM SÖYLE NE GELİR ELDEN NE OUR BİR BASKASINA ÜMİT VERME AŞKINDAN BEN SENSİZ YAŞAYAMAM GEÇERİM BU CANIMDAN ANLATILMAZ BU SEVGİ YIKTI BENİ BÜSBÜTÜN AŞK DESEM YALAN OLUR İNAN AŞKTANDA ÜSTÜN/

---unalseven16.tr.gg--- HARABE GÖNLÜM Maksadın öldürmekse Öldür de kurtulayım Nazların yalvartmak mı Dizine kapanayım Uçurumun kenarına getirdin ömrümü Harabeye döndürdün garip gönlümü Kalbim seni istiyorsa söyle ben ne yapayım Elimden gelmiyor ki seni seni söküp atayım Uçurumun kenarına getirdin ömrümü Harabeye döndürdün garip gönlümü Harabeye döndürdün benim ömrümü benim ömrümü ARKADASÇA SEVSEN Kabahatmıydı seni sevmem böyle kaçıyorsun benden sebep ne söyle bir de beni düşün kendi yerinde o zaman hak verirdin benim bu halime sevgi gönülden gelen bir duygudur Zorlayamam seni beni sevdiye fakat her sevgi aşk değildir inan Arkadaşça sevsen razıyım yine sevgisiz aşksız dünyam vardı benim seninle başladı bütün dertlerim körolup görmeseydi seni gözlerim taş olup sevmeseydi şimdi yanan kalbim taş olup sevmeseydi sevmeseydi kalbim

-->